20 Mayıs 2010 Perşembe

Apple'ın Isırılmış Elması


Yıl 1976... Her şey 21 yaşındaki bir gencin dev sirketlerin kulandığı kocaman odalar kaplayan çok pahalı bilgisyarların kişisel olması gerektiği fikrini ortaya atmasıyla başladı. Hawlett Packard firmasında tanıştığı The Woz lakalplı, Polonya asıllı Steve Wozniak başta her ne kadar bu fikri saçma bulsa da azimli genç Wozniak'ı ikna eder. Böylelikle ilk prototip yapılmış olur. Şirket kurmak için banka banka dolaşan gencin ''ben bilgisayar yapıcam insanlar evinde kullanacak'' fikrini bankacılar çok komik bulur ve kredi alamaz. Hırslı genç sarı Volkswagen'ini, Wozniak ise HP scientific calculator'ını satarak 1300 dolar elde ederler. Bir kaç elektronikçiden borç ile Apple Compturer Inc bu gencin garajında kurulur... Evet Steve Jobs.
İlk olarak piyasaya sürdükleri ev bilgisayarı Apple I'di ve onu 666.66$'a satıyorlardı. Fiyatlandırmaları konusunda Wozniak bu sayıyla Şeytanın Sayısıarasındaki ilişkinin farkında olmadığını, tekrar eden sayıları sevdiği için 500 $ fiyatın üzerine kar payı olarak %33'ünü ekleyip bu sayıya ulaştığını söyler. 1983 yılında Jobs, John Scully'i (o zamanPepsi-Cola'nın CEO'su) ayartarak ve "Ömrünün sonuna kadar sadece şekerli su mu satmak istiyorsun yoksa dünyayı mı değiştirmek istiyorsun ?" şeklinde meydan okuyarak Apple'in yeni CEO'su haline getirdi ama 1985 yılında firma içinde oluşan bir kavga sonucu Jobs, Sculley tarafından görevlerinden çekilmiştir ve dışarı atılmıştır. Apple'ı bıraktıktan sonra Jobs başka bir bilgisayar firması kurdu, NeXT Computer'ı. Kaderin bir oyunu olacak ki 1996 yılında Apple şirketi, Jobs'u kurduğu firmaya geri getirmek için NeXT'i 402 milyon dolar karşılığında satın aldı ve Jobs CEO olarak atandı. Daha sonra iMac, iPod, iPhone, iPad derken dünyanın en zengin şirketlerinden biri oldu.
Neyse gelelim asıl konumuza, Apple ilk kurulduğu zamanlar bir elma çeşidinin adı olan Macintosh ismiyle anılıyordu. Daha sonra Steve Jobs İncil'de yer alan Adem ile Havva'daki elmayı kullanmaya başladı. Isırılmış elma figürünün bugünkü anlamda ilk bilgisayarların üretiminde görev alan ve zehire batırdığı elmayı ısırarak intihar eden Alan Turing'e ithafen kullanıldığı da söylenmektedir. Alan Turing homoseksüel olduğunun anlaşıldığından sonra Ingiltere'deki hayati zor bir döneme girmiştir. Ingiltere'nin savas donemlerindeki yaptığı katkılar hiçe sayilip dışlanan Turing bir gun evinde olu bulunmustur. Masa başında intahar eden Turing'in elinde ısırılmış bir elma bulunmuştur.

17 Mayıs 2010 Pazartesi

Yarası Olan Gocunsun

Sevgili BURgsA taraftarları;
Daha dune kadar dunyanın en sikeli ligi ilan edilen ligde simdi bir anda tertemiz bir sampiyon oldu. Kendi takımınızın sampiyon olamamasına uzuleceginize Fenerbahçe'nin sampiyon olmamasını bayrammıs gibi kutlayacak kadar kuculdunuz. Fenerbahçe-gs macından once-sonra yazı paylasıp durursunuz; Fenerbahçeli ligi gs'nin ustunde bitirince basarı sayarmıs bilmemne, hadi biz onu basarı sayıyoruz diyelim siz altımızda bitirip bu yarısın icinde olmayıp ligde 2 macta yenilip, Teknik direktorunuz cıkıp gecen sene 5. oldu bu takım simdi 3. olduk diye acıklamaya uzulmezsiniz, yada en ezeli rakibinizin 10 puan gerisinde lige bitirmek sizin umrunuzda olmaz sizin tek kıstasınız sezon sonu Fenerbahçe sampiyon olamamasdır bunu da kutlarsınız kendiniz sampiyon olmuscasına... afedersiniz ama elin s...le gerdege girilmez. Evet sampiyon olamadık kına yakın bir yerlerinize ama şunu unutmayın biz seneye de sampiyon oluruz, bu yarısın icinde her sene oluruz, sampiyon oluruz ya da olmayız onemli degil ama siz bu kafayla 3.lukten oteye gidemezsiniz. Tabii ki de Fenerbahçe'nin şampiyon olmasını istemeyeceksiniz biz de aynı durumda istemezdik ama bu bursalı gibi kutlanmaz, icinizdeki Fenerbahce nefreti tuttugunuz takımın sevgisinden buyuk oldugu zaman Galatasaraylı degil Anti-Fenerbahçeli oluyorsunuz ve yakısmıyor. Siz olmazsak biz, biz olmazsak siz olmazsınız, kucuk davranısları bırakıp biraz tuttugunuz takımın buyuklugune yakısır hareket etmelisiniz. Nasıl ki Aziz Yıldırım yüzünden bu nefretin olmaması gerekiyorsa ve tum Fenerbahceye mal etmek dogru degilse, yukarıdaki gibi davranısları, hareketleri tum Galatasaray taraftarlarına mal etmenin dogru olmadıgını dusunuyorum. Bursa forması giymeyen sadece Galatasaraylı olanları bunun dısında tutuyorum ve tebrik ediyorum.

18 Mart 2010 Perşembe

Ağzı olan konuşuyor #3 - Arthur Zico


''Maç kelimesi, İngilizce'de müsabaka/karşılaşma kelimeleri ile anlamdaş kullanılırken Portekizce'deki karşılığı ise oyundur; bizim futbol anlayışımızın farkı, belki de buradadır.''

9 Mart 2010 Salı

Futbolun Devrimcisi... Cristiano Lucarelli


1975 doğumlu Cristiano Lucarelli, Livornolu bir liman işçisinin oğlu. Bu nedenle efsanevi oyuncu kendini “Doğuştan komünist” olarak tanımlıyor. Her futbolcunun bir futbol düşü vardır. Lucarelli’nin düşü de bir gün Livorno formasını giymekti. Lucarelli bu düşünü 28 yaşında gerçekleştirebildi, Livorno’ya gelene kadar sekiz farklı takımda mücadele etti. Her geçen sezon ismi biraz daha büyüyen Lucarelli, önüne çok büyük teklifler gelmesine rağmen, düşünü gerçekleştirmek istedi. 2003-04 sezonunda Serie A’da gol kralı olan Lucarelli bir yol ayrımına geldi. Ya kendisine Rusya’nın Zenit takımı tarafından teklif edilen 3 milyon euroluk transfer teklifini kabul edecek ya da düşük bir ücret karşılığında Livorno’da oynamayı tercih edecekti(Zenit daha sonra Fatih Tekke'yi aldı). İşte Lucarelli’yi Livorno taraftarlarının kalbine kazıyan da, bu teklifi şu cümleyle reddetmesi oldu: “Bazı futbolcular yarım milyona bir Ferrari ya da güzel bir tekne alırlar. Ben o paraya sadece bir Livorno forması satın almak isterim. Tüm beklentim ve isteğim bu''
Gol attıktan sonra sevincini sol yumruğunu havaya kaldırarak ifade ettiği için İtalyan federasyonundan defalarca ceza alan Cristiano Lucarelli, İtalya Milli Takımı’na çağrılması gündeme geldiği dönemde “Benim milli takımım Livorno” diyerek asli kimliğinin ne olduğunu tekrar ortaya koymuştu. Cristiano, İtalya’nın 21 yaş altı Milli Takımı’nda gol attıktan sonra formasını çıkarıp sallamaya başladığında, formasının altında, üzerinde Che’nin resminin bulunduğu bir forma görünür ve tepkilere yol açar.
Cristiano'nun unutulmayan sözlerinden; ''Livorno'yu eşimden daha çok sevdiğimi söylüyorlar. Bu kesinlikle yanlış. Eşimi de en az Livorno kadar seviyorum.'' Livornoya olan sevgisini anlamak çok kolay..

8 Mart 2010 Pazartesi

Hakettiler mi?


Avatar'ın bana göre sıradan film olma barajını aşamamasının nedeni öncelikle görüntü efekt vs dışında izleyeciye hiçbir şey verememiş olmasıdır. Akademi de böyle düşünmüş olacak ki aldığı ödüller bu dallarda oldu. Kurulan dünya belki çok güzel ama buna ekstra bir duygu yada beklenmedik bir olay eklenmiyor ayrıca klasik Hollywood sonu ile film bitiyor. Gelmiş geçmiş en büyük hasılat toplayan film(2.5 milyar dolar) olmasının nedeni öncelikle dünyanın en pahalı filmi(500 milyon dolar) olmas
ı. İkincisi ise 3 boyutlu film devrinin ilk filmlerinden olması. Avatar bence insanların 3 boyutlu film nasıl oluyor merakından yararlandı.
6 dalda Oscar kazanan film The Hurt Locker; 2008 yapımı film 12 milyon dolara mal edilmiş bir film ve 25 milyon doları bulmayan hasılatı var. Vasatı geçemeyen yanlı olarak yapılmış bir film, En iyi Film dalında nasıl olur da seçilir anlamak çok mu zor? Aslında çok zor değil işin içinde Amerika olunca çok kolay.Amerikan askerlerini kahraman gösteren ve Irak halkını Terörist olarak lanse eden film resmen propaganda amaçla yapılmış ve 6 dalda ödül almıştır. Bir kez daha gördük ki Amerika'yı masum, adil olarak gösteren yani yücelten filmler iyi yerlere geliyor, bu bir siyasi olaydır, tıpkı Türkiye'yi kötüleyen yazarların Nobel ödülü alması gibi.

Oscar'ın ardından


Oscar töreni, alıştığımız görkemiyle Los Angeles Kodak Tiyatrosunda sahiplerini buldu. Merakla beklenen En İyi Film ödülünü 2008 yapımı olan The Hurt Locker aldı. En İyi Yönetmeni ödülünü de The Hurt Locker filminin yönetmeni Kathryn Bigelow aldı ve bu dalda ödül alan ilk kadın yönetmen olarak tarihe geçti. Sandra Bullock The Blind Side filmindeki büyüleyici performansıyla beklenildiği gibi En İyi Kadın Oyuncu seçilirken En İyi Erkek Oyuncu ise Crazy Heart filmindeki performansıyla Jeff Bridges oldu. En İyi Yardımcı Oyuncularda da beklenen oldu ve Inglorious Bastards filminde başarılı performans sergeleyen Christopher Waltz ve kadınlarda ise Precious'taki performansıyla Mo'Nique akademi tarafından seçilen isim oldular. Gecenin süprizi ise 9 dalda aday olan Avatar'ın sadece 3 dalda sevinebilmesiydi. Orjinal Senaryo dalında Oscar kazanan film “The Hurt Locker (Mark Boal) ” oldu. Boal’ın teşekkür konuşması belkide gecenin en fazla eleştirilen konuşması olacak, tabi Amerika tarafından değil. Boal konuşmasının sonunda ödülü “Şehitlerimiz ve babam için alıyorum” dedi. Irak’taki savaşın diğer cephesi Iraklılar için hiçbir şey söylemedi. Uyarlama Senaryo dalının Oscar sahibi ise Precious ile Geoffrey Flesher’in oldu. En İyi Kostüm dalında daha önce iki kez bu ödülü alan Sandy Powell bunlara bir yenisi The Young Victorya’daki çalışmaları ile ekledi. En İyi Ses Montaj ve Kurgu’sunda The Hurt Locker 3 ödülü birden kaptı. En İyi Görüntü Yönetmeni dalında Oscar’ı İlk kez Oscar adaylığı olan “Mauro Fiore (Avatar)” aldı. En İyi Film Müziği dalında ise ödüle layık görülen isim ilk kez Oscar adaylığı olan Michael Giacchino (Up) oldu. Sıradışı Göresel Efektler dalında en iyi bulunan film Star Trek’i geçerek Avatar oldu. En İyi Yabancı Film dalında ödülü “El Secreto de sus Ojos (Arjantin) ” aldı. Arjantin’in altıncı Oscar adaylığı var, bu ödülle ikinci kez Oscar sahibi olmuş oldu.

7 Mart 2010 Pazar

Ağzı olan konuşuyor #2 - Brian Clough


"Tanrı futbolu gökte oynamamızı isteseydi, oraya da çim koyardı."
-Brian Clough, 1991, Nottingham Forest menajeri, uzun toplarla futbol oynamaya tepkisini dile getirirken